Arnon Grunberg
Analog Yalanlar,
2012-11-02
2012-11-02, Analog Yalanlar

Marek Van Der Jagt (Arnon Grunberg): Mutluluk her zaman eksik bir şeyler meselesidir.


Aysu Onen

Birazdan okuyacağınız paragraflardaki hayat felsefesinin kafanıza yatması durumunda, bilmenizde fayda olduğunu düşündüğüm bir durum var. Bu düşünceler; onbeş yaşında, anne-sorunlu, cüce penisli, zaman zaman kıçının üstünde yürüyen, vücuduyla yaşlı kadınları rahatlatan, sürrealizm hayranı, şair olamamış vasat bir felsefe öğrencisine ait. Adı Marek Van Der Jagt. Kelliğimin Hikâyesi adlı kitabın yazarı ve başkahramanı.
Hayatı kim icat ettiyse, kusurlu bir iş yapmış. Yanlışlıkla gidilen bir adres gibi, bir aidiyet bile içermiyor. Sanki evler insanı kovalayabilirmiş gibi, yanlış adresten koşarak çıkılır. Ama hayatı bir tesadüfe indirgemek, fazla tesadüfi. Özellikle, artık güncelliğini yitirmiş bir gayret olsa da, hayatın anlamını arayanlar için. Kimdir bunlar? Filozoflar, edebiyatçılar, şairler, rüya yorumcuları mı? Sigortacılar değil elbet. Sedef kabzalı tabancayla avizeye ateş eden kadınlar mı? Sanatçıları himayelerine alacak kadar zenginlerse, evet. Hayat bir bavulun içinden çıkabilir mi? Birkaç isitisna dışında, bavullarda giysiler olur. Kuşkusuz hayatın anlamını bulmak ile, bulduğunu anlatmak, hele hele bu konuda bir kitap yazmak farklı şeyler. Yorum özneldir, bize daha çok yorumcuyu anlatır ki burada kitabın kahramanı ve yazarının aynı kişi olduğu bir durumla karşı karşıyayız. Misal, hüsrana uğramışların yorumu sinik olacaktır. Saflıklarını bir erdem gibi görenlerle, sabırlı olmayı ümit edenler, hayatın küçüklüğünü alçakgönüllülükle kabul edecektir. Kendi yokluğuyla yaşamayı öğrenebilir insan. Mutluluk her zaman eksik bir şeyler meselesidir. Ama bu bayatlamış bir haber. Mutluluk şimdi ile uyumsuzdur. Hep iki hafa sonra mutlu olacağına inanarak yaşanabilir.
Hayat kendi başına bir beceridir ve bu beceriye bazıları sahiptir, bazıları değil. Hayat bir iş ise, istifa etme hakkı da olmalı. İnsanların kullanılmaya ihtiyaçları vardır, aksi takdirde boşa yaşamış olurlar. Yaşadığını hissetmek isteyen biri için birazcık tedirginlik duygusu gerek. Ergenken insan yenidir ve yeniliği hiç sona ermeyecekmiş gibi görünür. Büyüyünce hayattan vazgeçiliyor zaten. Dikkat etmezse ergen, yeni olarak ölür. Ölüler, tıpkı şapkalar gibi, doğaları gereği sessizdir. Sessizlik, iletişimin en üst düzey biçimidir ve sessizliğin anlaşılacak bir şeyi yoktur. Az konuşan ergenler, olduklarından büyük gösterir. Ama gizli cüce de olabilirler. Özellikle penisleri parmak kadarsa.
Herkesin, gösteriş yapmak için kullandığı vücudunun belli bir bölümü vardır. Görünmez olmak için bir kişi ne kadar önüne eğilebilir ki. Yalnızca görüntü ile ilgili bir yenilgiyi nasıl tanımlarsiniz? Başkasının bakışı, sizin yenilginizdir. Başarısızlığın pek çok şekli vardır, ama sizi dünyaya getiren kişinin gözünde başarısız olmak çok acı.
Bazı insanların çarpıtılmamış gerçekliklere tahammülü yoktur. Teoriler sadece eski yaraları iyileştirmeye yarar.Takıntı dünyayı ve gerçekliği idare eder. Önemsiz bir ayrıntı zihni ele geçirir ve dünyanın yerini alana dek zihni doldurur. Unutmak, hayata sıkıntıya düşmeden devam edebilmenin önkoşulu. Birçok şeyi değiştirebilirsiniz, ama kendinizi kendi anılarınızdan nasıl çıkarabilirsiniz? Fazla iyi bir bellek, yoldan çıkmış bir hatırlama süreci, kendi eksiklikleriniz hakkında tüm bildiklerinizdir hayat. Hayatınızla ilgili bir kitap sadece böyle yazılır. Hayatınızın kitabının büyük bir eser olduğuna inanarak yaşamanın daha iyi olduğunu varsayalım. Eğer, hayat inkâr edilebilir bir şey ise yazmak kesinlikle bir inkârdır. Hayatın en sinsi ve kurnaz inkârıdır. Özgünlük, yeni bir ambalaj içindeki tahmin edilebilirliktir. Size ait bir yalan, dünyanın geri kalanı için gerçeğe böyle dönüşür.

Yalan, kurmaca ve daha ötesi

Buradaki ‘yalan’ Hollandalı çağdaş yazar Arnon Grunberg’e ait. Türkçede Tirza ve İliğine Kadar kitaplarıyla tanıyoruz onu. Grunberg, kendine hayali bir edebi rakip yaratır. Marek Van Der Jagt adında bir Viyanalı filozof. Marek Van Der Jagt, sözde kendi anılarına dayanarak yazdığı cinsel uyanış ve büyüme sancılarına dair romanı Kelliğimin Hikâyesi ile onun gerçek bir yazar olduğuna inanan edebiyat çevrelerinde büyük bir ilgi ile karşılanır. Grunberg ‘yalanını’, Van Der Jagt ile edebi makaleler üzerinden atışarak sürdürür. Ancak bu yeni yazarı henüz gören olmamıştır. Hollanda Kitap Haftası Edebiyat Balosu’nda konuşma yapması istense de, ortalarda görünmez. Dedikodular başlar. Marek Van Der Jagt, Anton Watcher İlk Roman ödülünü kazandığında, aynı ödülü kendi adıyla yazdığı Mavi Pazartesiler romanıyla daha önce kazanmış olan Arnon Grunberg’in foyası meydana çıkar. Arnon ve Marek aynı kişidir. Aynı yazar, ilk roman ödülünü iki kez kazanarak bir edebi skandala yol açmıştır. Dahice bir post modern üst kurmaca numarası olarak alkışlanmalıydı belki de. Bütün kurmaca edebiyat, yalan değil ise, hiçbir şeydir.

Arnon Grunberg’in, Amerikan romanlarına çok yakın bir tarzı var. Türkçeye İngilizceden aktarılmasının da bu hissi güçlendirdiğini düşünebiliriz. Marek’in büyüme sancıları içindeki gülünç saflığı, vasat öfkesi, grotesk ama beceriksiz cinselliği, kendine acırken kendiyle dalga geçen farkındalığı onu son derece sahici kılıyor. Marek bu haliyle, J.D. Salinger’ın Çavdar Tarlasında Çocuklar’ının hırçın ama iyimser kahramanı Holden, ve Philip Roth’un Portnoy’un Feryadı romanının iflah olmaz kahramanı Alexander Portnoy’u anımsatıyor. Marek, David Foster Wallace’ın ‘iğrenç adamlar’ dediklerinden aynı zamanda. Arnon Grunberg, Marek’in monologlarında, Salinger ve Roth’un kalemşörlüğüne eş değer bir performans sergiliyor.
Grunberg, sahiplendiği iki meseleyi, amour fou (deli aşk) kavramıyla birbirine bağlamada çok başarılı: Psikanaliz, elit burjuva yaklaşımlı sürrealizm ile buluşuyor. Amour fou, hem sanatsal egoist bir varoluş tavrı olarak tenselliği ve arzuyu betimliyor, hem de anne oğul arasındaki iğdiş kompleksi tehdidindeki sevgi ilişkisini. Kimse masum değil, nesneleştirilmiş kurbanlar bile. Marek’in amour fou hedefine orta yaşlı kadınları koyması ise anneden defalarca alınan can ve intikam. Yozlaşmış, iştahı bastırılamayan bir duygu girdabı bu. Böylesi bir hayat, var olmak için hiçbir nedene ihtiyacı olmadığından, asla yardım edilemeyecek bir çeşit keder. Bu nedenle okurken güldürüyor.